Dr. Tuncay Dağel

Home Böbrek Hastalıkları

Böbrek Sağlığı ve Hastalıkları

Böbrek Hastalıkları

Böbrek Hastalıkları Nedir?

Böbrek Hastalıkları Nedir?

Böbrekler karın boşluğunun arkasında, göğüs kafesinin hemen altında, her iki yanda yer alır. Böbrekler hem yoğun kan dolaşımları sayesinde dokulara gelen kan sıvısını süzerek zararlı maddelerin idrar yoluyla atılmasını sağlarlar, hem de kandaki gereğinden fazla su ve minerallerin vücuttan uzaklaştırılmasını temin ederler. Bu anlamda idrar üretiminden sorumludur ve idrar yolları vasıtasıyla boşaltım sisteminin temelini teşkil eder.

Böbrek idrar üretimi esnasında kanın pH, basınç, elektrolit dengesi, protein miktarı gibi farklı parametrelerini değerlendirerek ideal kan düzeylerinin korunmasından sorumludur. Bu bakımdan böbreğin görevleri vücudun geri kalan sistemlerinin fizyolojik dengesini doğrudan etkiler ve vücut sağlığının sürdürülmesini temin eder. Yine böbrekler kan hücrelerinin üretilmesini tetikleyen eritropoetin, kemik metabolizmasının ana düzenleyicilerinden biri olan aktif D vitamini formu gibi hormonların üretim merkezidir.

Böbrek hastalıkları; böbreklerin yukarıda bahsedilen fonksiyonları ile ilgili mekanizmaların aksaması sonucu ortaya çıkar. Bu anlamda geniş bir yelpazede böbrek sağlığı ile ilgili problemleri görülebilir. Hastalıklar böbreklere ait kan damarlarıyla sınırlı kalabileceği gibi böbrek dokusu, idrar yolları, böbreğin hormon üretim sistemleri gibi farklı bölgelere de odaklanabilir.

Böbrek hastalıkları sonucunda böbreklerin boyut ve şekil gibi morfolojik özelliklerinde değişimler yaşanabilir, böbreğin vücuttan atmakla görevli olduğu üre gibi zararlı maddelerin kan düzeyleri yükselebilir, kanda düzeyi korunması gereken kan proteinlerinin idrara geçmesi ile protein kaçağı izlenebilir veya böbrek kaynaklı hormon düzeylerinde azalma yaşanabilir.

Böbreklerin sağlıklı faaliyet gösterdiği koşullarda, kişiler ortalama 2 litrelik sıvı tükettiğinde, günlük 0,8 ila 2 litre aralığında idrar üretir. Bu aralık ekstrem koşullarda 500 litreye kadar düşebilir veya 2500 litreye kadar artabilir. Bu değerlerin dışında idrar miktarı belirli sağlık sorunlarına işaret edebilir. Yine idrar çalışmalarla belirlenen yoğunlukta, berraklıkta ve renkte üretilir.

Yine sağlıklı bir böbrek kandaki maddelerin düzeylerini gereken aralıkta olacak şekilde düzenlediği için, kandaki her bir maddenin bilimsel araştırmalar tarafından belirlenen referans aralıklarda tespit edilmesi beklenir. Bu anlamda kan pH’sı 7,35 ila 7,45 arasında olurken; kan basıncı ortalama 120/80 mmHg olarak belirlenir. Klinikte böbrek fonksiyon testi olarak bilinen kan kreatinin seviyesi, üre düzeyi; sodyum, potasyum, klor, kalsiyum, fosfor gibi minerallerin kan düzeyleri belirlenen aralıklarda bulunur.

Böbrek tarafından üretilen hormonlarla alakalı fizyolojik mekanizmaların sağlıklı biçimde gerçekleşmesi ile kandaki hücre elemanları istenilen düzeylerde korunurken; iskelet sistemini oluşturan kemikler yeterli seviyede mineral içerikli ve sağlam olur; kan kalsiyum ve fosfor düzeyi gereken düzeyde yer alır.

Böbrek Hastalıkları Hangi Belirtilere Yol Açabilir?

 

Böbreklerle ilgili sağlık sorunları oldukça büyük farklılık gösterdiğinden, klinik tabloda çeşitli semptomlar ortaya çıkabilir. Bu doğrultuda böbrek hastalıklarında aşağıdaki belirtilerle karşılaşılması mümkündür:

  • · Halsizlik – yorgunluk
    · Bilinç bulanıklığı
    · Vücudun alt kısımlarında daha fazla görülmek üzere, uzuvlarda yaygın ödem ve şişlik, sabahları yatış pozisyonuna bağlı göz çevresinde ödem ve şişlik
    · Ciltte kuruluk, döküntü, renk değişikliği veya solukluk
    · İdrar alışkanlıklarında değişiklik, sık idrara çıkma, gece idrara kalkma, çok fazla miktarda veya çok az miktarda idrar yapma
    · İdrarla kan gelmesi, koyu renkli idrar yapma
    · İdrar yaparken yanma veya ağrı
    · Bel ağrısı veya karın alt kadranlarında ağrı
    · İştah kaybı, bulantı-kusma, ishal veya kabızlık
    · Kas ve eklem ağrıları
    · Cinsel fonksiyonlarda bozulma, cinsel isteksizlik

Bunların yanında çeşitli koşul veya rahatsızlıklara sahip kişilerde böbrek hastalıklarının gelişme riski artar. Bu bakımdan aşağıdaki özelliklere sahip kişiler böbrek hastalığı geliştirmeye toplumun geri kalanına göre daha çok yatkındır:

  • Hipertansiyon, diyabet, lupus gibi böbrek hasarına yol açan kronik hastalığı olanlar
    · Ailede kronik böbrek hastalığı öyküsü olanlar
    · İleri yaştaki kişiler
    · Afrika, Hispanik, Asya gibi çeşitli etnik özelliklere sahip kişiler

Böbreklerde Hangi Hastalıklar Görülebilir?

Böbrek hastalıklarından şüphelenildiği durumlarda hasta, böbrek hastalıkları bölümü olan Nefroloji’ye yönlendirilir. Bu bölümde hastayla böbrek hastalıkları doktoru olan nefrolog ilgilenir. Klinikte çok çeşitli böbrek hastalığı vardır. Bu yazıda sıklıkla karşılaşılan hastalıklara değinilmiştir.

Etkilenen dokulara göre, farklı klinik özelliklere ve mekanizmalara sahip hastalıklar ortaya çıkabilir. Bu bakımdan toplumda en sık görülen böbrek hastalıkları aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Kronik Böbrek Hastalığı

En sık görülen böbrek hastalığı kronik böbrek hastalığı veya kronik böbrek yetmezliğidir. Genellikle böbrek dokusunda uzun süre devam eden sağlık sorunlarına bağlı doku hasarıyla birlikte böbrek fonksiyonlarının aksaması ve kalıcı olarak gerilemesi sonucu görülür. Toplumda en sık görülen nedenleri arasında hipertansiyon ve diyabet sayılabilir.

Böbreğin kan damarlarını süzerek idrar oluşturmasında kritik rol oynayan damar yapıları (glomerül) bu hastalıkların etkisiyle tahribata uğrar ve fonksiyonlarını kaybeder. Sonuçta böbrek yeterli idrar üremez ve vücuttan atılması gereken zararlı maddelerin kan düzeyleri artar.

Akut böbrek yetmezliği

Böbrek dokusunda kısa süre içinde hasara neden olabilen kimyasallar, ilaçlar, bazı hastalıklar veya fiziksel travma gibi etkenler nedeniyle, böbrek fonksiyonlarının hızla gerilediği durumlarda akut böbrek yetmezliğinden söz edilir. Böbrek hasarına yol açan nedenin giderilmesiyle akut böbrek yetmezliği düzelebilir. Böbrek fonksiyonlarında kalıcı hasara neden olmasa da; tedavi edilmediği takdirde kronik böbrek yetmezliğine dönüşebilir. Burada esas sorun, idrar üretiminden sorumlu glomerül ve idrar kanallarının hasara uğraması ve fonksiyonunu geçici olarak kaybetmesidir.

Böbrek taşı

Böbreğin idrar yollarıyla bağlantısı sağlayan pelvis bölgesi ile idrar yolları boyunca; idrar içeriğinde yer alan minerallerin çeşitli nedenlerle yoğunlaşarak dokular üzerine çökmesi ve taşlaşması sonucu böbrek taşları meydana gelebilir. Böbrek taşı dokularda tıkanmaya yol açabildiği gibi fiziksel olarak idrar yollarına zarar verebilir. Tıkanma sonucu biriken idrar sıvısı zamanla enfekte olabilir ve ciddi idrar yolu enfeksiyonlarıyla sonuçlanabilir. Uzun süreli tıkanmalarda biriken idrar böbrek dokusuna zarar vererek böbrek yetmezliğine yol açabilir.

İdrar yolu enfeksiyonları

İdrar yollarındaki dokuların bakteri, virüs veya mantar etkenler tarafından enfekte olması ile idrar yolu enfeksiyonları meydana gelir. İdrar yolu enfeksiyonları genellikle aşağıdan yukarıya bir seyir gösterir. Bu bakımdan sıklıkla mesane dokusunda iltihap izlenirken (sistit); tedavi edilmediği takdirde enfeksiyon yukarıya doğru yayılıma devam edebilir ve böbreklere ulaşabilir. (pyelonefrit) Nadiren vücutta gelişen bazı enfeksiyonlar kan yoluyla doğrudan böbreklere de yerleşebilir.

Polikistik böbrek hastalığı

Genetik olarak böbrek gelişiminden zorunlu bazı genlerin mutasyona uğraması sonucu; böbrekler kistik yapılarla bezeli şekilde gelişim gösterebilir. Böbrek dokusunda sayısız kist gelişimi ile sonuçlanan ve bazı böbrek fonksiyonlarında aksamaların izlendiği bu rahatsızlıklara polikistik böbrek hastalığı denir. Polikistik böbreklerde başta hipertansiyon olmak üzere, kanlı idrar ve böbrek boyutlarının artması gibi farklı sorunlar meydana gelebilir. Böbrek büyümesi belirtileri arasında karın ağrısı, karında şişlik, doluluk hissi, bulantı-kusma, ateş, terleme, idrar yaparken yanma gibi şikayetler yer alır.

Glomerülonefrit

Böbreklerin özelleşmiş kılcal damarları olan glomerüllerin çeşitli mekanizmalar sonucu iltihaplanması ile ortaya çıkan hastalıklara glomerülonefrit adı verilir. Nefrotik ve nefritik sendromlar olarak da bilinen bu hastalık grubu, çeşitli oto-immün ve romatolojik hastalıkların ekseninde ortaya çıkar. Hastalarda yaygın vücut ödemi, hipertansiyon, idrarla protein kaybı, kanlı idrar ve damar içi pıhtılaşma gibi sağlık sorunlarına neden olabilir.

Böbrek Hastalıklarının Teşhisinde Hangi Yöntemler Kullanılır?

Böbreklerde gelişen hastalıkların değerlendirilmesi, teşhis edilmesi ve tedavi esnasında izlenebilmesi için çeşitli görüntüleme ve laboratuvar tetkiklerinden yararlanılır. Bu anlamda aşağıdaki yöntemler böbreklerin değerlendirilmesinde oldukça değerli veriler sunar:

Tam idrar tahlili

İdrardaki çeşitli minerallerin, proteinlerin ve idrara ait miktar, renk, mikroskobik görüntüleme gibi özelliklerinin incelendiği tahlildir. Böbrekler tarafından üretilen idrara ait değerler bazı hastalıklar için önemli veriler sunabilir.

Böbrek fonksiyon testleri

Böbreklerin kanı süzme ve idrar üretme fonksiyonlarının değerlendirilmesi açısından kan kreatinin seviyesi, üre seviyesi ve GFR değeri gibi parametrelerle kan elektrolit, mineral ve pH değerleri incelenir. Özellikle hastalıkların varlığı açısından üre tehlike sınırı 6 – 25 mg/dl olarak belirlenmiştir. Bu değerin üzerinde üre bulunması (BUN değeri) böbrek hastalığı açısından dikkat çekicidir.

Ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi

Ultrason ve tomografi gibi görüntüleme teknikleri ile böbrek boyutları, şekli ve doku yapısı incelenebilir. Sağlıklı bir kişide böbrekler yaklaşık yumruk büyüklüğünde, 10 ila 12 cm uzunluğa sahip; fasulye tanesi şeklindedir. Bu boyutun üzerinde izlenen böbrekler hipertrofi veya böbrek şişmesi olarak tanımlanabilir.

Böbrek biyopsisi

Böbrekleri etkileyen hastalıkların kesin tanısına ulaşmak adına, böbrek dokusunun mikroskobik olarak incelenmesi gerekebilir. Bunun için böbreklerden biyopsi yöntemiyle parça alınması ve çeşitli boyama yöntemleriyle muamele sonucu incelenmesi yararlıdır.

Diyabet kaynaklı böbrek hasarı nasıl önlenir ?

  • Tedavi  ve  korunmada  esas; kan şekerinin   normal  yada  normale  yakın değerler  içinde  tutulmasıdır. 
  • Böbrek hasarını önlemek için hedef;  kan  basıncını  130/80’in altında tutmaktır. Bu  da  uygun  tansiyon  ilaçları  ile  sağlanır.Tercih  edilen iki çeşit yararlı ilaç vardır; ACE-i ve ARB’ dir.  Kan basıncını kontrol altında tutmanız aynı zamanda göz, beyin, sinir , kalp ve damar sisteminizde oluşabilecek hasarları önlemenize ya da yavaşlatmanıza   da yardımcı olacaktır.

    •Diyetinize  kesinlikle  uyun. Özellikle  şeker ,tuz   ve  proteinlerle ilgili  miktarlara ve  öğün  saatlerine  dikkat  edilmelidir.

  • Doktorunuzun önerdiği şekilde  3 aylık  6  aylık ve  yıllık testlerinizi  (mikroalbumin, kreatinin seviyesini,HbA1c, idrar tahlili ,kan şekeri kolesterol )  ve muayenelerinizi   mutlaka  yaptırın.
  • Ağrı kesici kullanmaktan kaçının. Böbrekleriniz sağlıklı olsa bile doktorunuza danışmadan  hiçbir  ilaç kullanmayın. Romatizma  gibi kronik ağrıya neden olan bir hastalığınız var ise böbreklerinize zarar vermeden nasıl tedavi edileceği konusunda doktorunuzun önerilerine uyun.                                         
  • Sigara kullanmayın
  • İdrar yaparken ağrı veya yanma,  sık ve gece  tuvalete gitme.
  • bulanık ya da kanlı idrar yapma   gibi  durumlarda  zaman kaybetmeden doktorunuza başvurun.

Şeker Hastalığı ve Böbrek

Sık Sorulan Sorular

Böbrek hastalığının risk faktörleri, değiştirilebilenler ve değiştirilemeyenler olarak ikiye ayrılabilir. Değiştirilebilen risk faktörleri şunlardır:

Yüksek kan şekeri seviyeleri
Yüksek tansiyon
Artan protein alımı
Sigara içmek
Kan lipidlerinde artış (kolesterol ve trigliseridler)
Yüksek kilo

Değiştirilemeyen risk faktörleri şunlardır:

Yaşlılık
Diyabet hastalığının süresi
20 yaşın altında diyabet başlangıcı
Eşzamanlı retina hasarı (retinopati)
Genetik yatkınlık (ailede yüksek tansiyon ve böbrek hastalığı)
Kan şekeri, diyabette böbrek hasarını etkileyen önemli bir faktördür. Birçok uzun vadeli çalışmada, tip 1 diyabetli kişilerde erken yoğunlaştırılmış diyabet tedavisi ile yüzde 6,5 ila 7,5 (47,5 ila 58,5 mmol) uzun vadeli kan şekeri değerinin (HbA1c değeri) kısıtlı bir böbrek fonksiyonu riskini önemli ölçüde azalttığı gösterilmiştir. Diyabetli kişilerde ileri derecede böbrek hasarı olsa bile, iyi ayarlanmış bir kan şekerinin hastalığın seyri üzerinde olumlu bir etkisi vardır.

İyi bir kan şekeri ayarına ek olarak, tansiyonun etkili bir şekilde düşürülmesi de diyabetle ilişkili böbrek hastalığının ilerlemesini önemli ölçüde yavaşlatabilir. Yüksek tansiyon, böbrek hasarının hem tetikleyicisi hem de sonucu olabilir.

Diyabete bağlı böbrek hasarı genelde kendini belli etmeden, ağrı veya spesifik belirtiler göstermeden ilerler. Böbrek hasarı genelde tesadüfen, önerilen böbrek fonksiyonu ve idrar albümin atılımı kontrol muayenesi çerçevesinde tespit edilir. İlerlemiş böbrek yetmezliği ancak yıllar sonra belirtiler ortaya çıkabilir. Bunlar: Kaşıntı Bitkinlik, yorgunluk ve/veya uyku sorunları Düşmüş konsantrasyon Kas krampları Bacak, ayak ve gözlerin etrafında daha fazla su tutma (ödem) İştahsızlık Bulantı kusma

Albümin atılımının belirlenmesi
Böbrek hastalığına işaret edebilecek ilk belirtilerden biri, vücut proteini albümininin idrardan artmış atılımıdır (albüminüri). Böbrekler düzgün çalıştığında, albüminin çoğu kanda kalıp sadece çok küçük bir miktarı (1 litre idrar başına 20 miligramdan az) idrarla atılır. Bir litre idrarda 20 ila 200 miligram veya günde 30 ila 300 miligramlık bir albümin atılımında, mikroalbüminüriden söz edilir. Bir litre idrarda 200 miligram üzerinde veya günlük 300 miligram üzerindeki albümin değerleri makro albuminüri olarak adlandırılır.

Mikroalbüminüri, diyabetik böbrek hastalığının başlangıcının yanı sıra diyabetten bağımsız böbrek hastalığının bir göstergesi de olabilir. Artmış albümin atılımı ayrıca kardiyovasküler sistem gibi başka hastalıklara da işaret edebilir. Makroalbüminüri varsa, böbrek hastalığı olma ihtimali çok yüksektir.

Albümin atılımı, bir idrar örneği ile belirlenir – tercihen ilk sabah idrarı ile. İdrar yolu enfeksiyonları, ateş veya fiziksel efor gibi çeşitli faktörler idrardaki albümin konsantrasyonunu etkileyebileceğinden, genellikle birden fazla ölçüm yapılır. Bu durumda “3’te 2 kuralı” geçerlidir:

Art arda 2 idrar örneğindeki yüksek albümin seviyeleri, albüminüri kanıtı olarak kabul edilir.
Artmış bir albümin atılımı, art arda iki idrar örneğinde ölçülemiyorsa, albüminüri ekarte edilir.
İki idrar numunesinde albümin konsantrasyonu açısından farklı sonuçlar ortaya çıkıyorsa, üçüncü bir idrar numunesi analiz edilmelidir.
Genelde albümin atılımını kaydetmek için sabah idrarında albümin-kreatinin oranı da belirlenir. Uzmanlar, ayrıca sıklıkla albümin-kreatinin oranından (Albumin-Kreatinin-Ratio – AKR) bahseder. 3 ay içinde 2 üst üste yapılan ölçümde kreatin gramı başına 30 miligram albümin kreatin oranının tespit edilmesi, diyabetik nefropati varlığına işaret eder.

Böbrek filtrasyon hızının belirlenmesi
Böbrek hasarını gösteren başka bir parametre, azalmış böbrek filtrasyon hızının kanıtlanmasıdır. Glomerüler filtrasyon hızı veya kısaca GFR olarak da bilinen böbrek filtrasyon hızı, böbreğin filtreleme performansının bir ölçüsüdür. Filtrasyon hızı ne kadar düşükse, böbreklerde dakikada filtrelenen kan miktarı o kadar azdır.

Böbrek hasarının ilerlemesi ile böbreklerin filtrasyon oranı düşmeye devam eder ve özellikle oluşan diyabetik nefropati başlangıcında kısa süreliğine inisyal hiper filtrasyon yani artmış filtrasyon oranı oluşabilir.

Böbrek filtrasyon hızı, kreatinin klirensi veya matematiksel bir tahminle belirlenebilir. Kreatinin, kasın metabolik bir ürünüdür ve sadece böbrekler yoluyla atılır. Kreatinin klirensi, böbrekler tarafından kandan süzülen ve belirli bir süre içinde idrarla atılan kreatinin miktarının ölçümünü ifade eder.

Böbrek filtrasyon oranını matematiksel formüller kullanarak tahmin etmek, kreatinin klirensini belirlemenin hızlı ve güvenilir bir alternatifidir. Tahmini glomerüler filtrasyon hızını veya kısaca eGFR’yi hesaplamak için aşağıdaki parametreler gereklidir: hastanın kanındaki kreatinin seviyesi, cinsiyet, yaş ve vücut ağırlığı.

Daha fazla tanı
Böbrek hasarının, diyabet dışında bir nedenden kaynaklandığına dair bir şüphe varsa, tedaviyi yürüten doktor, tanıyı koymak için laboratuvar ve fiziki muayene yapar. Gerekirse, kesin bir açıklık getirmek için bir nefrolog görüşü de alınır.

Böbreklerin filtrasyon hızına göre, diyabette böbrek hasarının 5 farklı evresi ayırt edilir.

EvrelerTahmini Börek Filtrasyon Hızı (eGFR)
[Mililitre/dakika/1,73 metrekare vücut yüzeyi]
1. EvreBöbrek fonksiyon kaybı olmaksızın böbreklerdeki değişiklikler, ancak albümin atılımında artış (mikro veya makroalbuminüri)90 veya üstü
2. EvreHafif fonksiyonel bozukluğu ve artmış albümin atılımı olan böbrek hastalığı (makroalbuminüri)60 – 89
3. EvreOrta derecede fonksiyonel bozukluğa sahip böbrek hastalığıg30 – 59
4. EvreCiddi fonksiyonel bozukluğu olan böbrek hastalığı15 – 29
5. EvreKronik böbrek yetmezliği veya kalıcı böbrek fonksiyonu kaybı (kalıcı böbrek yetmezliği)15 altı

Albümin atılımının artması ve böbrek fonksiyonunun kaybı da kardiyovasküler hastalıklar ve ölüm için bağımsız risk faktörleridir.

İyi bir kan şekeri yönetimi ve tansiyonun sıkı kontrolü, diyabetik böbrek hastalığının gelişmesini ve ilerlemesini önlemede veya geciktirmede en önemli faktörlerdir. Bu bilgilere dayanarak, Alman Diyabet Derneği terapötik bir hedef olarak uzun vadeli kan şekeri seviyesinin yüzde 7,0’ın altında (53 mmol/mol’ün altında) olmasını önermektedir. İstisnalar, düşük kan şekerini algılama bozukluğu (hipoglisemi) veya orta ve büyük boy damarlarda zaten hasarlar olan hastalardır. Onlarda HbA1c değeri, bireysel koşullar dikkate alınarak ilgili hekim tarafından belirlenmelidir.

Böbrek hastalığının mevcudiyetinde, şeker metabolizması üzerindeki farklı etki mekanizmaları ve olası yan etkilerinden ötürü her diyabet ilacı tedavide aynı derecede uygun olmayabilir. Birçok büyük ölçekli çalışmada, Gliflozin (SGLT-2 inhibitörleri) ve GLP-1 agonistlerinin aktif bileşenlerinin, böbrekler ve kardiyovasküler sistem üzerinde koruyucu etkileri gösterildi. Böylece, intolerans veya kullanımlarına engel başka faktörler yoksa, bunlar tedavi seçenekleri olarak ortaya çıkıyor.

Kan şekeri düşürücü ilaçlarda bulunan aktif madde sınıfları hakkında daha fazla bilgiyi, tip 2 diyabet ilaç tedavisi makalesinde bulabilirsiniz!

Tip 2 diyabetli kişilerde, oral antidiyabetik ilaçlar olarak adlandırılan kan şekeri düşürücü tabletlerin alımıyla, optimal bir kan şekeri kontrolü artık garanti edilemezse, insülin tedavisine geçiş yardımcı olabilir. Bu aynı zamanda hasta, sıklıkla hipoglisemiye düşerse veya genel sağlık durumu kötüleşirse de geçerlidir. Böbrek filtrasyon hızı dakikada 60 mililitrenin altındaysa (3. evre), kan şekeri düşürücü tabletler sadece sınırlı ölçüde ve böbrek fonksiyonunun yakından izlenmesiyle diyabet tedavisi için kullanılmalıdır. Dakikada 30 mililitrenin altında bir filtrasyon hızında şiddetli böbrek disfonksiyonu varsa, oral antidiyabetik ilaçlar artık uygulanamaz.

Böbrek hasarının 3. Aşamasında (orta fonksiyon kısıtlaması), hastalığın hızlı ilerlemesi veya diyabet dışında bir nedene işaret eden böbrek hasarlarında bir nefrolojik eş süpervizyonu gerçekleşmelidir.

Böbrekler, kronik böbrek yetmezliği oluşacak kadar hasar görmüşse, böbrek replasman tedavisi hayati derecede gereklidir. Böbrek replasman tedavisi, böbreklerin işleyişinin yerine geçmesi için kullanılan tıbbi prosedürleri içerir. En sık kullanılan, kan temizleme yöntemi olan diyalizdir. Organ nakli de yapılabilir. Tip 1 diyabetli kişilerde, mümkünse böbrek ve pankreastaki insülin üreten beta hücreleri birlikte nakledilirken, tip 2 diyabetli kişilerde genellikle sadece böbrek nakli yapılır.

Kan şekeri kontrolünün yanı sıra, tansiyon kontrolü de diyabetik böbrek hastalığının tedavisinde önemli bir rol oynar. Yüksek tansiyon, böbreklere daha fazla zarar verme ve kardiyovasküler hastalık gelişme riskini artırır. Bu nedenle yüksek tansiyon değerleri, ilaçla tedavi edilmelidir. ACE inhibitörleri ve Anjiyotensin II reseptör antagonistleri (AT1 blokerleri) burada özellikle uygundur.

Diyabetli kişilerde, 130/80 mmHg veya daha düşük, ancak 120/70 mmHg’nin altında olmayan tansiyon değerleri hedeflenmelidir. 65 yaş ve üstü, diyabetli ve tansiyonlu kişilere, 130 ila 140 mmHg (sistolik) büyük tansiyon değeri önerilir.

Böbrek hastalığının ilerlemesini önlemek için aşağıdaki terapötik önlemler de göz önünde bulundurulmalıdır.

Gıdadaki protein içeriğinin, günde vücut ağırlığının kilogramı başına 0,8 grama düşürülmesi
Röntgen kontrast maddesinden kaçınma
İdrar yolu enfeksiyonlarını antibiyotiklerle tedavi etmek
Bazı ilaçların kullanımından kaçınmak (steroidal olmayan antiinflamatuar ilaçlar ve karışık analjezikler)
İlaç dozunun, kısıtlı böbrek fonksiyonuna uyarlanması
Gerektiğinde:
Sigarayı bırakma
Kilo verme
Yüksek kan lipidleri veya kardiyovasküler hastalıklar için risk faktörlerinin varlığında ilaç tedavisi.
Bozulmuş böbrek fonksiyonu, özellikle göz ve kardiyovasküler hastalıklar olmak üzere diğer diyabetle ilgili hastalıkların gelişme riskini artırdığından, uygun kontroller de yılda en az bir kez yapılmalıdır.

Diyabet hastası insanlarda diyabetik nefropatiye yakalanma oranı yaklaşık yüzde 20 ile 40 arasındadır. Araştırmalara göre, Almanya’da tip 2 diyabetli 100 kişiden yaklaşık 42’si kısıtlı böbrek fonksiyonuna sahiptir. Diyabetik böbrek hastalığı böylece diyabetin en yaygın ikincil hastalıklarından biridir. Sanayileşmiş ülkelerde diyabet hastalığı kronik böbrek yetmezliği ve diyaliz zorunluluğunun ana nedenini teşkil eder.

Instagram
Email
Phone
WhatsApp
WhatsApp
Phone
Email
Instagram